27 Kasım 2010 Cumartesi

BİR ARABESK YAZI:

Yaralar, İzleri ve Kaşıntı…


Çok değil az zaman önceydi. Hiç fark etmedim, aniden oldu. Aşk gibiydi… Nasıl olduğunu anlamadan, oldu işte. Birden ve yavaş yavaş, nefes alırken fark edildiği gibi. Şaşırtıcı ve kaçma isteği uyandıran…

Üzerine tütün basıp kanı dindirme, hemen dindirme hamlesi gibi, sanki olmamış gibi… Ama oldu!.. Şimdi geçmek üzere olan yaram, gölgesini bana hatıra bırakacak olan yaram, kaşınıyor. Nasıl tatlı bir kaşıntı… Lakin hemen müdahale edip dindirmeye, akmadan tıkamaya çalıştığımı tekrardan kanatacak gibi…

Kaşıyorum, evet kaşınıyorum…

Kaşımamak mümkün değil. Acımıyor –tatlı tatlı “ben buradayım” diyor. Demesin istiyorum ama diyor işte. Kaçmanın son köşe başındaymışım köprüden önce son çıkışmış gibi… Kaşınıyor! Refleks gibi elim gidiyor. Refleks gibi o’na, istediğime beni kavuşturacak olana gidiyorum. Aklım yerinde durmuyor. O, durmuyor ama beni durduruyor.


… Unutuyorum… Ama kaşıntı hatırlatıyor, “bundan kaçmıştın” diyor. Yaramdan damlayan kanlar korktuklarıma bulaşıyor. İçinde - O – var.

Çok yaram oldu hiçbiri böyle güzel güzel kaşınmamıştı. O’nu tekrar tekrar hatırlamak için yaramı ziyaret ediyorum. Kaşınıyor, ben o’ndan kaçıyorum. O’nun gibi bakıyorum o’na, o’na benzettiğim yaraya… Şaşkın! Evet, şimdi biliyorum, yaram sızlarken ben o’nun en çok şaşkın halini seviyorum. Bu sefer yaram şaşkınlaşıyor, yeniden kanamaya yelteniyor, durduruyorum. Ben de ne yaptığımı bilmiyor, şaşırıyorum…

Yaram ve ben birlikte O’nun şaşkınlığını kaşıyoruz. Bir varmış gibi yapıyoruz bir yokmuş gibi… Varlığından acı bir zevk yokluğundan acı tatlı bir kaşıntı duyuyoruz.

O kadar yok ki! Yaram o’nu hatırlatmak için kaşınıyor. Aklıma, bilincime, ruhuma, farkında olmadan gelen yarama küfrediyorum…

Ben, o yaranın gelecekteki izine tutuluyorum. O’na tutulduğumu inkar ederek, hep o’nu hatırlatan çocuksu tebessümüyle…

Başka birinde açacağım yaraya rağmen bana o’nu hatırlatacak yarayı tekrar kanatma riskiyle –tatlı tatlı kaşıyorum.

-Tatlı tatlı korkup o’na gidiyorum. Ben de bir izi var ya şimdi… Hani o’nun yok olduğu kadar… İşte ben şimdi kedimin bıraktığı izlerden sonra en çok o’nu seviyorum. O’nu sevemeyip o yarayı seviyorum -tatlı tatlı… Kaşıyıp o’nu var edip ve o’nu öldürüp. O’nu sevemeden , o’nu seviyorum…

Bir izi var ya ben de, korktuğumu kabul edebiliyorum. Varlığını istediğimde –tatlı tatlı kanatıyorum. Kaşınıyor… Yokluğunun izini bedenimde taşıyorum…

2009/İzmir